-
1 görülmek
görülecek sehenswert;görülecek yer Sehenswürdigkeit f (einer Stadt usw);görülmüş şey değil! das ist ja wohl nicht dagewesen!;görülüyor ki wie man sieht; es scheint, dass …;yer yer görülen sporadisch;resimde görülen hier abgebildet -
2 повсеместный
her yerde yer alan / görülenповсеме́стное явле́ние — her yerde görülen / görülegelen bir olay
-
3 وسط
Iوَسَط1. âlemAnlamı: ortam ve çevre2. santraAnlamı: orta, merkez3. evrenAnlamı: kişinin içinde yaşadığı, ilişkide bulunduğu ortam4. havaliAnlamı: çevre, yöre5. mutedilAnlamı: aşırıya kaçmayan, ılımlı6. muhitAnlamı: çevre, yöre7. ılımanAnlamı: mutedil8. sıradanAnlamı: herhangi bir, bayağı9. alelâdeAnlamı: her zaman görülen, olağan10. alışılmışAnlamı: tabiî, normal olan11. ortam12. orta13. dünyaAnlamı: dış, çevre, ortam14. bel15. böğürIIوَسْط1. midiAnlamı: orta2. vasatîAnlamı: ortalama, orta3. orta -
4 görülmek
1) видне́ться, замеча́ться; наблюда́тьсяgörülecek — досто́йный взо́ра
görülecek yer — достопримеча́тельность
2) встреча́ться, наблюда́ться (где-л.)sıçak ülkelerde görülen hastalık — боле́знь, кото́рая встреча́ется в жа́рких стра́нах
-
5 common
adj. ortak, müşterek, genel, yaygın; kaba saba, kaba, adi; sıradan, bilinen; bayağı, olağan, alışılagelmiş, alelâde————————n. halka açık yer, park, meydan* * *1. ortak 2. yaygın* * *['komən] 1. adjective1) (seen or happening often; quite normal or usual: a common occurrence; These birds are not so common nowadays.) yaygın, çokça/sıkça görülen2) (belonging equally to, or shared by, more than one: This knowledge is common to all of us; We share a common language.) ortak, müşterek3) (publicly owned: common property.) kamuya ait, umuma ait4) (coarse or impolite: She uses some very common expressions.) kaba, adî5) (of ordinary, not high, social rank: the common people.) sıradan, basit6) (of a noun, not beginning with a capital letter (except at the beginning of a sentence): The house is empty.) cins2. noun((a piece of) public land for everyone to use, with few or no buildings: the village common.) çimenlik, çayırlık- commoner- common knowledge
- common law
- common-law
- commonplace
- common-room
- common sense
- the Common Market
- the House of Commons
- the Commons
- in common -
6 تورم
تَوَرُّم1. kabarcık2. şişkinlikAnlamı: kabarıklık3. kabarıklıkAnlamı: kabarık olma durumu, şişkinlik4. memecik5. şişAnlamı: şişmiş olan yer, şişlik -
7 دهليز
دِهْلِيز1. hol2. galeri3. koridorAnlamı: geçenek, dehliz4. lobiAnlamı: bir yapının kapısından içeri girildiğinde görülen ilk boşluk, dalan5. tünelAnlamı: bir yandan düğer yana açılan yol6. dehlizAnlamı: üstü kapalı, dar ve uzun geçit, koridor7. bodrum -
8 نتوء
نُتُوء1. kabarcık2. kabartma3. kabartıAnlamı: tümsek, çıkıntı, kabarmış yer4. kabarıklıkAnlamı: kabarık olma durumu, şişkinlik5. memecik6. yumruAnlamı: kabartı
См. также в других словарях:
MANZAR — (Manzara) (Nazar. dan) Bakılan yer, görülen yer. Görün … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
ağız — 1. is. Yeni doğurmuş memelilerin ilk sütü 2. is., ğzı, anat. 1) Yüzde, avurtlarla iki çene arasında, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri içine almaya yarayan boşluk 2) Bu boşluğun dudakları çevrelediği bölümü Küçük bir ağız. 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
MEDRESE — (Ders. den) Ders görülen yer. Ders okutulan yer. İslâmi ilimleri okuyan talebelerin yatıp kalktıkları ve tahsil için çalıştıkları vakıf odalarının bulunduğu bin … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
ağıl — is. 1) Evcil küçükbaş hayvanların barındığı çit veya duvarla çevrili yer Bir keçi kokusu sarmış ağıllarda çobanlarla arkadaş oldum. S. F. Abasıyanık 2) Bazı yıldızların, özellikle ayın çevresinde görülen geniş ve aydınlık teker, ayla, hale 3) sin … Çağatay Osmanlı Sözlük
dış — is. 1) Herhangi bir cisim veya alanın sınırları içinde bulunmayan yer, hariç, iç karşıtı Hafta sonunda şehrin dışına çıkıyoruz. Şehrin artık dışındayız. Bostanlar, bağlar, sürülmüş tarlalar. A. Haşim 2) Bir konunun kapsamına girmeyen şey 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dikiş — is. 1) Dikme işi Dikişe, oyaya başladı, hanım hanımcık yaşıyordu, memnundu. R. H. Karay 2) Dikme biçimi Aralarında görüşmeye başlar başlamaz da hemen kumaş, terzi, dikiş, moda kelimeleri geçerdi. A. Ş. Hisar 3) Dikilen yer Astarın dikişi sökülmüş … Çağatay Osmanlı Sözlük
döküntü — is. 1) Dökülmüş, saçılmış şeyler Onlar kendi küfleri, kendi yırtık pırtıkları, kendi döküntüleriyle yaşayabiliyorlar. Y. K. Beyatlı 2) Bir topluluktan geri kalmış kimseler 3) Deniz yüzüne yakın, üzerinde dalgaların çatladığı kaya kümesi 4)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kimya göçümü — is., biy. Bir hücreli varlıklarda, kimyasal maddelerin etkisi altında yanaşma veya uzaklaşma biçiminde görülen yer değiştirme durumu, şimiotaksi … Çağatay Osmanlı Sözlük
klinik — is., ği, tıp, Fr. clinique 1) Hastanın bakıldığı, muayene edildiği yer Onu, anlamını yitiren kliniğe ayaklarının alışkanlığı götürüyordu. T. Buğra 2) Hekim olacak öğrencilerin hasta başında uygulamalı olarak ders gördükleri hasta koğuşu 3) sf.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
konak — 1. is., ğı, hlk. 1) Kundak çocuklarının başlarında görülen kepek tabakası 2) Gözde oluşan ince tabaka 2. is., ğı 1) Büyük ve gösterişli ev İstirahat için İstanbul a gelmiş, bu konağı alıp yerleşmişti. Ö. Seyfettin 2) Vali, kaymakam gibi yüksek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
lobi — is., mim., İng. lobby 1) Bir yapının kapısından içeri girildiğinde görülen ilk boşluk, dalan 2) mim. Otel, tiyatro vb. yerlerde girişe yakın geniş yer 3) mec. Bazı ortak çıkarları olan grupların temsilcilerinden oluşan topluluk … Çağatay Osmanlı Sözlük